3 Ocak 2011

Kısa İstanbul turu... 2.Bölüm

Araya yılbaşı girdiği için, kısa İstanbul turumuzun neşriyatına bir müddet ara verdik maalesef. Kusurumuza bakmayın...

Çorlulu Ali Paşa Medresesi

Son yıllarda pek bir revaçta olan nargile keyfinin, aynı İstanbul'da olduğu gibi Almanya'da da çok rağbet gördüğünü, orada da şehrin özellikle Türklerin yaşadığı semtlerinde bir çok nargile kahvesinin açılmış olduğunu, Almanya'ya yapmış olduğum seyahatler sırasında yerinde bizzat görmüştüm. Almanya'nın Stuttgart şehrinde yaşayan sevgili dostum Ahmet de nargile keyfine çok düşkünmüş meğer.
Bunu öğrenince kendisini gerçek bir nargile salonuna, bu işin "mektebine" götürmeye karar verdim.
Böylece Şeyhmuz'dan ayrıldıktan sonra Divan Yolu ve devamında Yeniçeriler caddesi boyunca Aksaray yönünde yürümeye başladık ve iki dakika kadar sonra, Beyazıt'a varmadan sağ kolda, Bileyiciler sokağın anacadde ile birleştiği yerde bulunan Çorlulu Ali Paşa Medresesi'ne vardık...


Çorlulu Ali Paşa Medresesi'ni ilk olarak lise yıllarında keşfetmiştim. Okulu asıp asıp soluğu Sultanahmet'te alırdım. Arada sırada kız arkadaşlarımı da getirirdim ama buralarda olmaktan benim kadar zevk aldıklarını söyleyemem doğrusu. O yıllarda, bugün de hemen girişte sağda bulunan "Erenler Nargile Salonu" külliyenin içindeki tek nargileciydi. Ağır tömbeki kokusundan ve dumandan içerisinde zorlukla nefes alınırdı. Sol koridor boyunca uzanan diğer dükkanlar ise halıcı ya da hediyelik eşya mağazası olarak hizmet vermekteydi. Modaya uyarak şimdilerde hepsi birden nargileci olmuş durumda. Lakin Erenler'in yeri hala bir ayrı. Yeni dükkanlarda daha ziyade gençler ve turistler, hafif ve hoş kokulu, elma, nane, kahve aromalarıyla çeşnilendirilmiş "paşa çayı" kıvamındaki nargileleri içerken, eski müdavimler ve yaşlılar Erenler'de yine ağır ve başdöndürücü tömbeki tütününü tüttürmeye devam ediyorlar. Dışarıda herkes bir telden çalıyor; Erenler'in otobüs terminallerini andıran yüksek tavanlı salonunda ise, tedirgin bir sessizlik...


Erenler'in vitrini

Ben kendi adıma hemen girişte soldan ilk dükkanda oturmayı tercih ediyorum.Burada şark usulü küçük dar kanepelerde oturuyorsunuz.Bu sıkıfıkı oturma düzeni içinde ister istemez önünüzde, yanınızda oturan kişilerle ahbaplıklar kuruluyor. Zaman içinde, gide gele, içeri girdiğinizde sizden bir merhabayı esirgemeyen tanıdık yüzler oluyor, sohbetler gelişiyor. Öte yandan nargile içerken yanında illa bir arkadaşa da ihtiyaç duymuyor insan. Kendi başınızayken de nargileden keyif alabilir, meditatif bir dinginlik içinde marpucunuzdan fokur fokur duman çekerek kafanızı dinleyebilirsiniz.



Avluyu çevreleyen, kabaca beş altı kişinin sığabileceğı küçük göz odalarda da oturmak mümkün. Kendi adıma özellikle yaz aylarında, klimalı olduğu için bu odalarda oturmayı daha çok tercih ediyorum. Kablosuz internet ve meraklısı için LCD televizyon da mevcut.


Çalışanların hepsi güleryüzlü. Masalarda adisyon tutulmuyor; çıkarken ne yiyip içtiğinizi kendiniz söylüyorsunuz. Nargilenin ücreti 12 TL, çay kahve ucuz.
Ahmet ile birlikte kendimize birer elmalı nargile yanında da birer okkalı orta kahve söyledik. Üzerine de ikişer bol demli çay... biraz sohbet, biraz lak lak , vakti iyice akşam yaptık...


Saat dokuz buçuk gibi, giriş yolunda nargileleri tutuşturmak için meşe közlerinin sürekli canlı tutulduğu büyük mangalın yanından, yüzümüze vuran sıcaklıktan kendimizi sakınarak geçerek Çorlulu Ali Paşa'ya veda ederken, bu sefer daha da "sıcak" bir yere gidiyorduk...


Arkası yarın...                                                                                                         3.Bölüm





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak bize destek olabilirsiniz !