7 Şubat 2011

Eski İstanbul kışları...

Mayıs ayında doğmuş bir yaz çocuğu olmama karşın soğuk kış günlerini ve genel olarak kış mevsimini her zaman çok sevmişimdir. Çocukluğumdan beri, hava raporu kar yağma ihtimali vermeyegörsün, " Ha başladı, ha başlayacak..." diye kalkıp kalkıp camdan dışarı bakmaktan gözüme uyku girmez. Hele ki bir de kar yağışı başlamışsa, bu sefer de " Tuttu mu , tipi mi başladı , yerler tuttu mu?" diye camdan dışarı baka baka sabahı sabah ederim.


Son yıllarda, İstanbul'un artan nüfusu ve beraberinde artan motorlu taşıt sayısı ile birlikte o eski şiddetli kışlar yaşanmaz oldu. Kar yağışı ancak iki üç yılda bir görülüyor, onda da kar fazla yerde kalmıyor. Bu sene "yüzyılın soğuğu geliyor" denince bir heveslendik ama, henüz gelen giden yok vallahi. İstanbul'un kışı Şubat ayında gelir derler. Biz de o umutla beklemeye devam ediyoruz.


Yüzyılın soğuğu geledursun; gelin biz de onu beklerken bir yandan İstanbul'un eski kışlarını hatırlayalım. "İstanbul boğazı donmuş, Sarayburnu'ndan Üsküdar'a yürüyerek geçenler olmuş" efsanesi doğru mudur bakalım...


Benim bizzat yaşadığım en şiddetli kış 1986 senesinde olmuştu. O sene tam da sömestir tatilinin bitimiyle birlikte kar bastırmış, onbeş günlük sömestir tatili bir onbeş gün daha uzamış, biz öğrenciler için de bir nevi bayram olmuştu. O yıllarda Bakırköy'de oturmaktaydık ve kar kalınlığının 2 metreyi geçtiğini Ataköy'ün balta girmemiş ormanlarında (!) bizzat müşahade etmiştim.Yine o kışla ilgili unutamadığım bir sahne de, televizyondaki akşam haberlerinde Harbiye Radyoevi'nin önünden yapılan yayında, boyu iki buçuk metreyi aşan nöbetçi kulübelerinin tamamen kar altında kaldığının izleyicilere gösterilmesi ve yaşadığımız doğa olayının muazzamlığının bu şekilde vurgulanmasıydı.


Şu an çalışmakta olduğum işyeri tam da Radyoevi binasının karşısında olduğu için, zaman zaman sigara içmek için kapı önüne indiğimde yolun karşı tarafına bakar, o bembeyaz akşamı gözümde canlandırmaya çalışırım.


İstanbul'un yaşadığı bilinen şiddetli kışlardan bazıları tarihe şu şekilde not düşülmüş :


928 : Dört ay süren kış, şehir ahalisini evlerine hapsetti.Şehir ıssızlığa gömüldü,kiliseler günlerce açılamadı. Ayinler düzenleyen papazlar dualar ederek, bu felaketin bir an önce bitmesi için Tanrı'ya yakardılar. İstanbul uzun süre kar altında kaldı ve buzlarla iç içe yaşadı.


1595 : Öyle şiddetli bir kış yaşandı ki gemiler limana giremedi. Ekmek iki akçeye satılırken İstanbullular yalvararak üç akçeye alabildiler. Halk, bu şiddetli kışı ve yaşanan zorlukların nedenini saltanat değişikliğine ve tahta çıkan III. Mehmed'in ondokuz kardeşini acımasızca boğdurarak öldürmesine bağladı. Çünkü rivayete göre 27 ocak 1595 sabahı Topkapı Sarayı'ndan ondokuz tabut çıkarken lapa lapa kar yağıyordu.


1658 : Boğaz buzlarla kaplanınca, vakanüvis Seyyid Hakim Efendi tarihe not düştü :
"Buz üstünden geçen bir kimse geldi dedi tarihin. Deniz altmış sekizde dondu buzdan bendeniz geçdim"


1857 : Haliç donunca Mühendis Mektebi hocası Bostancızade Mustafa Efendi arabasıyla, yanında uşağı da olmak üzere tarihe not düşmek üzere karşıya geçti.


1927 : Şehre çok şiddetli kar yağdı ve bu kar iki sene sonra gelecek şiddetli kışın habercisi oldu.
...


Ve gelelim esas konumuza. İstanbul'un yakın tarihte bilinen en şiddetli kışı 1929 senesinde yaşanmış.5 Ocak günü şehri esir alan çetin kış şartları 12 Mart'a kadar devam etmiş ve İstanbul ahalisini kelimenin tam anlamıyla canından bezdirmiş; kurtlar Mecidiyeköyü'ne kadar inerek insanlara saldırmış, halk kıtlık tehlikesi ile karşı karşıya kalmış, sokakta kaldığı için donarak ölenler olmuş. Tuna nehrinden ve Karadeniz'in Rusya kıyılarından koparak gelen buzullar uzun süre boğaz ve haliç trafiğini sekteye uğratmış.


Sayın Cengiz Kahraman tarafından hazırlanan ve Türkiye İş Bankası yayınları tarafından basılan " 1929 kışı, bir şehir efsanesi" isimli kitapta o unutulmaz kışa ait fotoğraflar, anılar ve dönemin gazetelerinden konuyla ilgili haberler çok güzel bir şekilde derlenmiş ve bizlere armağan edilmiş. Cengiz Bey'e buradan teşekkürlerimizi ve emeğine saygılarımızı sunalım.




Bu kıymetli kitaptan alınmış çok nadide fotoğrafları aşağıda seyrinize sunmak isterim...





<><>
<><>
<><>
İstiklal Caddesi kar altında
<><>
<><>
<><>
Bir teyyareden alınmış fotoğrafta Şişhane, daha geride Kasımpaşa ve Haliç


<><>
<><>
<><>
Her zaman olduğu gibi karın keyfini çocuklar çıkarıyor.


<><>
<><>
<><>
Nuruosmaniye Caddesi: Arkada Nuruosmaniye Camii'nin silüeti , sağda ahşap evler.


<><>
<><>
<><>
Galata Köprüsü üzerinde karla mücadele


<><>
<><>
<><>
4.Şubat.1929. Feneryolu-Göztepe arasındaki yolda 2-3 metreye yaklaşan kardan duvarlar.


<><>
<><>
<><>
Silahtarağa Elektrik Fabrikası'nın önü donunca muhteşem Haliç fotoğraflarına vesile oldu.


<><>
<><>
<><>
Kömür taşıyan arabalar.


<><>
<><>
<><>
Galata Köprüsü nadir tenha günlerinden birini yaşıyor
<><>
<><>
<><>
Şehirde akrobasi hareketleri.


<><>
<><>
<><>
Göztepe tren istasyonu




<><>
<><>
<><>
Bebek sahilinde hatıra fotoğrafı çektirenler.


<><>
<><>
<><>
Emirgan'da buzdan adacıklar ve üstünde adaların yeni sahipleri.


<><>
<><>
<><>
Bebek sahilinde buz adaları


<><>
<><>
<><>
Taksim meydanında kar keyfi. Arkada, bugün AKM'nin olduğu yerde eski binalar.


<><>
<><>
<><>
Sirkeci'den çekilmiş fotoğrafta Galata bölgesi


Daha fazlası ve doyumsuz yazılar için kitabı satın almanızı öneririm. Şimdilik bizden bu kadar. Buradan merhum Sn.Ersin İmer'i de analım ve yazımızı bir tebessümle noktalayalım:



"Hepinize donsuz geceler dilerim efendim ! "



Esen kalın...

7 yorum:

  1. Çok güzel bir kitap, bir kaç kez bakma şansım olmuştu.

    YanıtlaSil
  2. Bayılıyorum bu eski İstanbul resimlerine. Hatta Osmanlının son dönemi-cumhuriyetin başlangıç yıllarında konaklarda bir zamanlar bolluk bereket içinde yaşayan gerçek İstanbul hanımefendilerinin-beyefendilerinin yaşadıkları buhranlı günleri ama yine de vakur duruşlarını ve dimdik kalışlarını anlatan romanlara bayılıyorum. O konaklarda kaynatılan şerbetleri, sakız gibi dantelleri, akşamüstü verandada içilen çayları ben de yaşıyor gibi oluyorum. İşte bu yazın ve resimlerin bende aynı etkiyi yarattı. Teşekkürler Tolga:))

    YanıtlaSil
  3. Aynı lezzetteki nazik yorumunuz için teşekkür ederim. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  4. Eskiden herşey ne kadar farklı ve guzeldi.Bızım jenerasyon bunları bıraz ucundan yakaladı, sımdı cocukların durumuna bakınca şanslı hissediyorum kendimi.
    Bahceli bir evde oturuyorduk biz, anneannem eski İstanbul hanımefendisi, ben torunu ise sokak kızı.Kadıncagız beni birgün odunla kovalamıştı eve sokabilmek için:)Kar yağınca bizim bahçe ne kadar güzel olurdu.Tesekkurler tolga bana bunları hatırlattıgın ıcın.Sevgıyle kal.

    YanıtlaSil
  5. Tolga, inanilmaz güzel. Tesekkürler, Istanbul a ilk geldigimde mutlaka alacagim kitabi..

    YanıtlaSil
  6. Sizin yaşadığınız kış 1987 kışı. İnsanlar 87 kışını niye 86 diye hatırlarlar bunu çözmüş değilim. :)

    YanıtlaSil
  7. 86 mart ayı idi.martin ilk haftasini yedikten sonra,aha yaz geliyor diye sevindiydik.ytü de 3.sinifta idik.hiç unutmuyorum hocamiz dr.orhan deniz yakitlar ve yanma dersindeyken, ( yoksa 87 yilinin mart ayimiydi !! ??) Kendisi liseyi bulgaristanda okumus sonra da ailecek turkiyeye gocmusler.Arkadaslar bulgarcada her ay dişi yada erkek olarak bi gruba girer ama mart ayi hariç çunki mart ne dişi nede erkek olarak taninir demisti.Sanirim bulgarcada da ayni fransizca gibi kelimelerin erkeklik disilikleri sozkonusu.Mart ayinin garipligine dikkat çekerek guvenilmeyecegini belirtmek istedi.

    YanıtlaSil

Yorum yazarak bize destek olabilirsiniz !